1. Anasayfa
  2. ✍️ felsef-İK

Çalışma Hayatında “Çelişiyor” Muyuz?

Çalışma Hayatında “Çelişiyor” Muyuz?

Felsefeden İnsan Kaynaklarına doğru uzanıyoruz, tabii ki Aristotales ve Platon’dan başlıyoruz…Keyifli okumalar.

Canımız, bitanemiz Aristotateles’in, çokça eleştirdiği ve felsefik örgüsünü kendisinden birçok alanda farklı konumlandırdığı; aynı zamanda tabii ki bizim yine çok sevdiğimiz hocası Platon’dan miras aldığı üç ilkeden bir tanesinin literatürde resmileşmiş adıdır esasında, “çelişmezlik”. Aristotales mantığının, nam-ı diğer klasik mantığın üzerine bina edildiği 3 temel kardeş ilkeden ikincisi olan; önceki kardeş “özdeşlik” ve bir tık uzun isimli son kardeş “üçüncü halin olanaksızlığı” ile birlikte bin yıllarca devam edecek mantık kurgusunun vazgeçilmez üçlüsünü kısa bir takdimle başlamış oluyoruz bu köşemizin ilk yazısına. En kısa olabilecek şekilde özetleyeyim, olay şu: Tufan, Tufan’dır dediğimizde “özdeşlik”ten; Tufan, Tufan olmayan değildir dediğimizde “çelişmezlik”ten; Tufan, ya Tufan olan ya da Tufan olmayandır; üçüncü bir ihtimal söz konusu değildir! dediğimizde ise “üçüncü halin olanaksızlığı”ndan bahsetmiş oluyoruz.

Şu ana kadar konunun uzmanlarını kızdıracak bir şey yazdığımı sanmamamın yanında, yukarıdaki kısa paragrafı okuyarak lise felsefe dersi bilgilerini hatırlayan veya ilk defa bu terimlerle karşılaşanların dudaklarında alaycı bir gülüş belirmiş olabileceğini tahmin edebiliyorum: “Ee ne var yani arkadaşım, ne kattın sen şimdi, bu zaten böyle!..” Şey, o kadar emin olmayın, çünkü gelişen felsefe tarihi içerisinde bu üç ilkeye de çok sağlam karşıt eleştiri ve fikir akımı oluşturuldu; yani günün sonunda gerçekten Tufan, o kadar da Tufan olmayabilir :).

Şimdi hızlıca gelmek istediğim noktaya doğru kayalım: Yukarıda bahsi geçen ve belki hakkında açıklama yapılıp cümle bile kurulmasına gerek olmadığını düşündüğümüz üç ilke üzerine bina edilen şeyler tam sıralı kısa listesini çıkarıyorum size: insan ilişkileri, ahlak sistemleri, birey ve toplum kavramları, devlet yapıları, siyasi oluşumlar, politika, bilgi kavramı, inanç sistemleri, adalet kavramı, iyilik kavramı, etik çerçeveler, psikolojik yaklaşımlar, idealler ve ideolojiler, doğanın korunması veya tahribatı, estetik, sanat, teknolojik ilerleme, bilimsel atılımlar, yapay zeka-insan tartışmaları…Özetle, yaşadığımız ve yaşayacağımız hayata dair “her şey”. 

Merak etmeyin yazımızın %50’si bitti, sadece konuyla ilgili bugünkü baş kahramanlarımızdan Platon’a referansla örnek vermek istiyorum: Platon, üzerinde konuştuğumuz basit üç ilkeyi ele alarak, her ne kadar gördüğümüz her şeyin değiştiğini kavrasak da aslında bunların değişmeyen bir “öz”ü yani “ide”si bulunduğunu; en temel idenin “iyi” olduğunu; insanın “varoluşunun” temelinde bu iyinin yer aldığını ve tüm amacının da iyiye yaklaşmak, aynı zamanda içinde yer aldığımız “görüngüler aleminde” özünü “hatırlamak” olduğunu; insanların ancak bu yolla bir şeyleri bilebileceğini, dolayısıyla gerek bireysel ahlaki değerlerin, gerek toplumsal yargıların, gerekse devlet kurgularının bu “bilmelere” göre kurulması ve “idealize” edilmesi gerektiğini; sanatın, mesleklerin, eğitimin, cinsiyet olgularının dahi bu temeller çerçevesinde şekillendirilmesi gerektiğini öne sürmüştür. Etkileyici değil mi?

Aristotales de benzer şekilde, fakat tamamen farklı hareket noktası ve sonuçlarla, yine kurduğu mantık sisteminin üç mütevazi önermesini (unutmadık değil mi; özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü halin olanaksızlığı) odağa koyarak; bilme, varoluş, inanç, ahlak, eğitim, siyaset, cinsiyet, sanat vb. tüm konuları büyük bir sistematik içerisinde ele almıştır. Fakat Aristo, hocasının tersine her şeyin temeline “ideal iyiyi” koymamış ancak onun yerine bir “amaçlılık” yerleştirmiştir. Platon gibi “insan niçin vardır?” sorusundan ziyade “insanı ne insan yapar?” sorusuna odaklanmış; “bilginin ve eylemin mekanını” birlikte ele almıştır. Son olarak, “erdem”i hiçbir konuda aşırılığa kaçmayan bir orta yol olarak belirlemiştir.

Bizler, yani İK profesyonelleri, beyaz yakalı çalışanlar, sistemin işleyen ve paslanmaz çarkları…(artık siz nasıl tabir etmek istiyorsanız) bilhassa çalışma hayatımızda neleri nasıl idealize edeceğimiz ve hedefleyeceğimiz konusunda ciddi sorunlar yaşıyoruz. Bu durum; müşterilerle ve çalışanlarımızla/patronlarımızla iletişim kurma, stres ve krizi yönetme, zaman planlaması yapma gibi pratiklerde kendini gösterebiliyor.

Bunun yanı sıra, özel hayat-iş hayatı dengesi, ailemize ayırdığımız zaman, etik prensipler geliştirme ile ilgili de neyi öncelleyeceğimizi tam manasıyla somutlaştıramıyoruz. Yani, şu “çelişmeme” ve (biraz da zorlayıp çarpıtarak bir diğer kavramla bağlantı kurmuş olayım) “tutarlılık” olayını pek istediğimiz düzeyde idare edemiyoruz. Peki, çözüm oturup felsefe, psikoloji vs. okumakta mı? Hayır, ama okunanı verimli şekilde pratiğe dökmekte. Tamam, o zaman sorunun devamı gelsin: Nasıl be güzel kardeşim?

Başladığım yeni yazı dizisi biraz buna katkı sunmaya çalışacak. İlk niyetlerimden birisi, profesyonel hayatımızda etik yönden bazı pozitif bakış açıları gelişimini desteklemek. Bunun yanı sıra; planlama, hedef, strateji, insani yaklaşım gibi öğeleri de kapsayacak şekilde bütüncül ve dahi “tutarlı, kendisiyle çelişmeyen” ilkelerimiz olması gerektiğini ortaya koyacak bir bakış açısı geliştirmek. Yoksa maksadım tumturaklı (merak ettim Google’ladım, Farsça bir kelimeymiş, ben kullanmayı çok severim) kelimelerle laf kalabalığı yapmak değil, gerçekten…yani belki biraz ya, tam da bilemedim şimdi…

Bu çerçevede, ileriki haftalarda hayranı olduğum Kant, Hegel, Spinoza, Descartes, Leibniz gibi bazı felsefecilerin oluşturdukları kapsayıcı yaklaşımların bize nasıl ilham olabileceğine dair fikirlerimi kaleme dökme kararındayım. Çünkü bu ve daha ismini geçiremediğim “felsefeci abilerimizde” analiz etme ve disiplin oluşturmanın (tamam kabul, bu disiplin mevzuu hepsinde o kadar olmayabilir) yanı sıra, sağlam bir sistematik meydana getirme gibi işimize fazlaca yarayabilecek özellikler mevcut.

O vakit, sonraki yazıda görüşünceye kadar, sevgiler…

Önemli Not: kanunlargibi.com’daki tüm yazılı, işitsel ve görsel içeriklerin ilgili yasalar kapsamında her türlü hakkı saklıdır; izinsiz kullanılamaz ve çoğaltılamaz. Akademik çalışma ve bilgilendirme amacıyla referans veya bağlantı verilmek suretiyle kullanılabilir.

Yazar

  • Tufan Bat

    Tufan, lisans öğrenimini Ankara Gazi Üniversitesi İşletme Bölümü'nde, master eğitimini ise North Carolina Pfeiffer University’de Sağlık Yönetimi bölümünde tamamladı. Minnesota, Johns Hopkins, London ve Duke üniversitelerinde ise sağlık yönetimi ve hukuk başlıklarında eğitim programlarını bitirdi. Farklı sektörlerde insan kaynakları müdürlüğü, yöneticilik ve danışmanlık yaptı. Ayrıca, bilişim ve yazılım alanında faaliyet gösteren firmalarda proje yöneticiliğinin yanı sıra iş hukuku ve bordrolama danışmanlıkları verdi. Halen iş ve sosyal güvenlik hukuku ile bordrolama sahasında danışmanlıklar sunmaktadır. Süreli dergiler, Web, Spotify ve Youtube gibi basılı ve dijital platformlarda, ilgili konularda yayımlanmış birçok çalışması ve içeriği bulunmaktadır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir